13266 entry daha
  • ıslamin amerikada maalesef yukselisi

    https://www.tiktok.com/t/zprk15euc/
  • askeri diktatörlük ile yönetilen ülke, başkan bir emir veriyor evet efendim sepet efendim diyip emiri döndürüp bildiklerini okuyorlar, başkan, senatörler veya siyasi adaylar çok ileri giderse beynine mermiyi yiyor delik deşik oluyor. kimyasal silah var diye bir yalanla koca ülkeyi işgal ettiler. eskiden trump bir açıklama yapıyordu, 2 saat sonra pentagon tam tersini söylüyordu. demokratik bir ülkede askerlerin seçilmişlerin kararına karşı kendi kararlarını alması beklenemez. şimdi ise askerlerin en sevdiği tipte bir kişi başkan, bunak bir pedofili. pentagonun kuklası. demokrasiymiş. sikimin demokrasisi.
  • hayatımın yarısından fazlasını geçirdiğim ikinci vatanım. elbette mükemmel bir ülke değil ama kesinlikle çok eğlenceli bir ülke. belki avrupa ulkeleri gibi köklü bir tarihe sahip değiliz ama kendimize has bir yaşam döngümuz var. yaşaması eğlenceli, insanları sıcak kanlı, gezmesi çok keyifli, kendi sınırları içerisinde olabildiğince güzel ama dünya ülkeleri adına leş bir politika sergileyen karmakarışık bir coğrafya. ne bazılarının dediği gibi berbat bir yer, ne de yine bazılarının dediği gibi hayaller ülkesi. bir yazar "bu ülkede hakkınızı aramak zorunda kalmazsınız, bak ben kendime corvette stingray aldım" gibi zevzek bir laf etmişti bu başlık hakkında. normaldir "tok tavuk kendisini darı ambarında sanır. bu ülkede de hakkınız aramak zorunda kalırsınız, daha geçen sene starbucks, sırf sendikali olmak istiyorlar diye yüzlerce çalışanını işten çıkardı. yaşı 75 ve üstü olanları marketlerde çalışırken görürsünüz, sağlık sigortası olmadığı için büyük borçların altında ezilenleri... dedim ya burasıda her ülke gibi iyi ve kötü yanları olan bir ülke. ne yerin dibine şokun ne de göklere çıkarın.
  • (bkz: #164509833)
  • artık geldiğimiz noktada söyleyebiliriz ki, israil lobisi amerika’yı kuklası yapmış, burnuna tasma takmış bir oraya bir buraya götürüyor. en son biden bile utandı herhalde, israil refah bölgesine askeri operasyon yaparsa, silah yardımını keseceğim dedi. hemen arkasından cumhuriyetçiler sen bizim onayladığımız yardımı nasıl iptal ediyorsun, impeachment mı istiyorsun sen hayırdır dediler.

    hayır arada burada da görüyorum, israil’in amerika tarafından böyle ölümüne savunulmasının amerika’nın çıkarına olduğunu bu yüzden amerika’nın çıkarları gereği normal hareket ettiğini yazan yazılar. bu düşünceleri küçümsemiyorum. herkes bir şekilde düşünüyor en nihayetinde. ama bence amerika’nın israil’i ölümüne desteklemesi amerika’nın çıkarlarına ters. bu entry de bunu açıklayacak.

    amerika dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücü ve mevcut uluslararası düzenin kurucusu olarak dış politikada çıkarı batı yarımküresinde kurduğu hegemonyayı devam ettirme ve kurduğu küresel düzenin istikrarını sürdürmektir. çünkü birincisi olası bir çatışmada azdan az çoktan çok gider. haliyle kendisine yazacak maliyet daha fazladır. ikincisi amerika’nın taa soğuk savaşta kurduğu bu küresel düzen özünde amerika’nın kendi çıkarlarına göre dizayn edilmiş bir düzen. yani amerika’nın basitçe yapması gereken, kendi çıkarına uygun olarak kurulan bu düzene karşı kendisine rakip ikinci ve ya üçüncü bir büyük gücün çıkmasını engellemek ve küresel düzendeki istikrarı sağlamak yani çatışma ihtimaline yönelik kaynaklarını buna göre düzenlemesi gerek.

    bu tabi ki teoride böyle. böyle yapması gerektiği için böyle. ideal düzende böyle. ideal düzen ise amerika’nın içinde bulunduğu şartlara uyumla alakalı. amerikalı karar alıcılar yönetime geldiklerinde buna uygun hareket edeceklerinin garantisi yok. zaten yapmıyorlar da. insanlar için de mesela şeker yemek sigara içmek zararlıdır ama yiyorlar ve içiyorlar. rasyonel bir insan yapmamalı halbuki. devletlerde de durum aynı. rasyonel durum anarşik uluslararası sistemle uyumlu hareket etmektir. ama çoğu zaman devletler buna uygun davranmazlar. amerika için bu daha da bariz bir durum. çünkü uzun bir süre dünya sisteminde tek süper güç olarak kaldı. bu durum dış politikanın şekillenmesinde iç politik değişkenlerin daha fazla rol oynamasına sebep oldu. soğuk savaşta dış politika kararları daha çok sovyetlerle nasıl rekabet edileceğine göre şekillenirken, soğuk savaş sonrasında böyle bir dış stimul olmadığı için iç politikadaki ideolojik tartışmalar, küçük lobiler dış politikada daha fazla etkili olmaya başladılar. bu alışkanlık sistem artık iki kutuplu olsa da devam ediyor.

    peki amerika’nın çıkarı buysa neden buna uygun davranmıyor.? ya da gerçekten davranmıyor mu?

    öncelikle gerçekten davranmıyor. 1990 ile 2024 arasındaki küresel politikadaki güç dengesindeki değişimi gören, zaten amerika’nın buna uygun hareket etmediğini görebilir. teoride amerika’nın daha en başından çin’i kuşatıp, rakip olmasını engellemesi gerekiyordu. rusya’yı ve dünyanın yükselmekte olan ülkelerini çinle müttefik yapmaktan uzak tutması gerekiyordu. ama amerika bunların hiçbirini yapmamakla birlikte ikinci dünya savaşından sonra müttefiki olanlar hala müttefiki olmaya devam ediyor. düşmanı olanlar da hala düşmanlığa devam ediyor. ne amerika dünyaya istediği idealleri yayabildi. ne de tek büyük güç pozisyonunu koruyabildi. aksine dünya’daki hegemon konumu hergün biraz daha azalıyor.

    peki neden böyle oldu? burada aslında birçok sebep söylenebilir bu çok uzun bir akademik tartışma da zaten. ben sadece israil ile başladığım için ona uygun devam edeceğim.

    bence temel sebebi amerika’nın kendine özgü politik yapısı. bu yapı, lobilerin, çıkar gruplarının, çok fazla dış politika alanında etkin olmasına neden oluyor. bunlar da amerika’nın içinde bulunduğu şartların nihai sonucu olarak ortayan çıkan bir dış politikayı izlemek yerine, bu lobilerin küçük çıkar grupların ulusal çıkar dediği şeye göre hareket ediyor.

    bu lobilerin başında da amerika’da israil lobisi geliyor. israil lobisi gizli saklı bir oluşum değil. hatta yasadışı da değil. çünkü amerika’da herkes nispeti ölçüsünde bir tür lobi zaten. bu tamamen sivil alandaki örgütlü güçlerin oluşmasıyla alakalı. israil lobisinin farkı ne peki? en güçlü lobi olması. en güçlü lobi demek, amerikan dış politikasında diğerlerinden daha fazla etkide bulunmak demek. ondan sonra ise doğu avrupa ülkelerinin lobileri geliyor. bu lobiler, seçim dönemlerinde seçmenleri örgütlüyorlar, başkan adaylarına yardım topluyorlar, senator’un, temsilci’nin seçilmesini sağlıyorlar. karşılığında da onlardan beklentileri oluyor. yoksa bir daha seçilemez. israil lobisi ve diğer lobiler de böyle çalışıyor. israil lobisinin diğer lobilerden farkı ise dediğim gibi en güçlü olması en örgütlü olması. mesela amerika’da yaşayan türk birisi, amerika’da siyasetle ilgilenmek yerine, ekşi sözlükte am fotoğrafları paylaşıp. iphone’unu nasıl götüne soktuğunu falan anlatırken, yahudilerin hemen hepsi kendilerini siyasete adıyorlar. siyasetin dışında bir yahudi çok nadirdir. tabi biz burada insanları yargılamıyoruz. herkes siyasetle ilgilenmek zorunda da değil zaten. sadece durumu göstermek için söylüyorum.

    israil lobisinin amerika’daki en etkin lobi olduğu herkes tarafından da bilinen bir gerçek. kimse israil lobisi deyince şaşırmıyor. ancak tabi siz israil lobisinin amerikanın dış politikasında aşırı etkili olduğunuzu söylediğinizde size antisemitik diyeceklerdir. birilerinin bu gerçeği böyle açık açık konuşması israil lobisinin en güçlü pozisyonunu zarara sokuyor. bu yüzden israil lobisi amerikan dış politikasını esir almış dediğiniz de size biri sen antimsemitiksin falan diyorsa, o kişi ya aşırı woke tayfadandır ya da yahudi lobisiyle bağlantısı bir tür bağlantısı vardır.

    peki amerika’nın israil’i ölümüne savunması amerika’nın çıkarına mı?

    değil. israil’in amerika’nın gücüne uluslararası sistemdeki pozisyonuna herhangi bir katkısı yok. mesela avrupalıların belli katkısı vardır. amerika avrupa’daki askeri varlığını sürdürerek, kıtada kendisine rakip büyük bir gücün çıkmasını ya da bir gücün kıtada kendisine rakip bir hegemonya kurmasını engelliyor. japonya ve güney kore ile ittifakı da benzer. çin’in asya’daki hegemonyasının yayılmasını engelleme görevi görüyor. ama israil’in böyle bir fonksiyonu yok amerika için.

    aksine israil’in amerikan’ın çıkarlarına üç tane zararı var:

    amerika’yı ortadoğu’da gereksiz savaşlara sokuyor. yaşı yetenler hatırlar. ırak savaş’ının en büyük destekçisi israil lobisi’ydi. lobi amerika’nın ırak’a girmesiyle israil’in bölgede istediği gibi at koşturabileceğini düşünüyordu.

    amerika’nın gerçek rakiplerine odaklanmasını engelliyor. amerika yine ırak savaşıyla trilyonlarca doları boşa gömerken, çin rusya büyük güç konumuna geldi. amerika ise stratejik olarak hiçbir önemi olmayan ülkelerle israil adına çatışmalara girdi hala giriyor. ayrıca bölgede hegemon olabilecek bir devlet de yok. amerika’nın yapacağı tek şey, hürmüz boğazından petrolün sorunsuz şekilde akmasını sağlamasıydı. bunun için ise iran ile iyi geçinmesi gerek aslında ve amerika’nın aslında iranla iyi ilişkiler kurmasına imkan verecek bir sürü asseti var. ama israil lobisi amerika’nın iran ile ilişkilerini düzeltmesine ölesiye karşı. iran amerika arasındaki nükleer anlaşmaya en fazla israil ve lobi karşı çıktı. ve trump ilk geldiğinde nükleer anlaşmayı iptal etti. sonrasında da bir sonraki yönetimin yeni anlaşma yapmasını imkansız hale getirecek yasalar çıkardı.

    ortadoğu’nun normalleşmesini engellemek. normalde amerika’nın yapması gereken şey, ortadoğu’da istikrar kurulmasını sağlamak. bunun için de ortadoğu’da güç dengesini sağlamak. birisi hegemon konuma gelme ihtimali ortaya çıktığında onun rakiplerini desteklemek. ama amerika bunun yerine israil’i ölümüne destekliyor. bu destek olmasa ne israil bu kadar cüretkar olabilecek. ne de ortadoğu’da bu kadar radikalizm olacak. 1982’de ariel şaron sabra ve şatilla mülteci kampında 3500 kadın çocuk ve yaşlının katliam emrini veriyor.(sabra ve şatilla katliamı) (bu katliam öyle havadan bombayla falan da olmadı, mülteci kampına girip tek tek insanları öldürdüler.) katliamda çocuğu ölmüş bir kadın diyor ki, eğer tanrı varsa bana çocuk doğurmam için 9 ay değil 9 gün vermeli. vermeli ki bunların intikamını alabilsin. bunu sadece bir örnek için söyledim. belki gerçekten yaşanmamıştır bile. ama ortadoğu’da çıkan radikalliğin kaynağını arıyorsanız, israil ve amerika’nın ortadoğu’daki politikalarına bakabilirsiniz.

    velhasıl amerika israil ilişkilerinden aslında rahatsız değilim. nihayetinde amerikan vatandaşı değilim umrumda da değil. basitçe israil soykırım yapıyor. amerika da buna ölümünü destek veriyor. amerikalı vergi mükelleflerinin paralarıyla üç yaşında bir çocuğun üzerine bomba atılıyor. birileri düşünmesi gerekiyorsa bu onlar olmalı. zira bu durum amerika’nın dünya üzerindeki konumuna zarar veriyor.
  • dunya'nin hegemon gucudur. kulturel akimlari o belirler, dunya ekonomisinin gidisatini o belirler, butun dunya her zaman ilk olarak fed'in para politikalarini takip eder ve saire bu liste uzar gider.

    bu guce erismesinde cografi olarak dunya'daki bircok catisma bolgesinden uzak kalmasi ve yasadigi cografyanin dogal kaynaklar acisindan son derece zengin olmasi yatar. bu zenginlik son derece guclu bir orduyu gorece daha az kaynakla yaratabilmesine imkan saglar. dunya denizleri abd donanmasinin kontrolu altindadir. dolayisiyla uluslararasi ticaret hemen hemen her zaman abd parasi olan dolarla yapilir. ozellikle petrol ticaretinin dolarla yapilmasi abd icin cok onemlidir. kendi petrolunu dolar disinda bir para birimiyle satmaya kalkisan orta dogu liderlerinin sonlari ibretlik olmustur.

    gel gelelim abd bir ulus devlet degildir ve ulus devlet olmamanin avantajlarini sonuna kadar kullanmaktadir. abd goc alarak buyumek zorunda olan bir ulkedir. aslinda butun ulkeler buyumek icin goc almaya mahkumdur cunku belirli bir refaha ulasan hicbir insan bir onceki neslin hizinda uremiyor. abd'nin basarisi daha cok zenginlik vadetmesi ve ulus devlet olmamasidir. goc alan ulus devletlerde kimlik krizleri yasanmamasi icin devletler sosyal politikalara daha cok kaynak ayirmak zorundadir.

    insanlar arasindaki refah farki acildiginda genellikle sag politikalara ve nefret suclarina olan temayul artar. bunu baskilamak icin sosyal devlet uygulamalari plana konmak zorundadir. abd'nin basarisi bu refah farkina karsi daha genis bir alanda sosyal politika uygulamamanin yollarini bulmasindadir.

    toplumlardaki temel celiski ayni zamanda devletlerin politikalarinda da yer alir. toplam refahin maksimizasyonuyla, sosyal refahin maksimizasyonu farkli noktalardadir ve devletlerin sosyal politikalari ikisinin arasinda bir yerdedir. klasik anlamda bircok ulus devletten olusan avrupa ulkelerinde bu cizgi son derece sosyal refaha yakinken, abd'de tam tersidir. bu nedenle abd'de bircok evsiz, uyusturucu bagimlisi, paycheck to paycheck yasayan sosyal guvencesi olmayan ve gelecegi belirsiz insan yasamaktadir, yani oran olarak avrupa'ya kiyasla daha yuksektir.

    bunun insani yonu ya da sinifsal esitsizlikleri zerre kadar umurumda degil. bana asil ilginc gelen bu sistemi cokertmeden uygulamaktaki becerileridir. tabii ki toplam refahi maksimize etmek icin yetenekli insanlara daha cok ucret odemeli, girisimcilerden daha az vergi almali ve sistemin onunu acmalisiniz. bunu avrupa'da yapmaya kalkarsaniz, afd oy orani %50'leri bulur. yaratacagi siddet olaylarini falan dusununce toplam refahi artirmak isteseniz bile sosyal yapi siyasi yapiyi korumaniza izin vermez. abd'de daha cok izin veriyor ya da marji avrupa'ya gore cok daha yuksek.

    bunun nedeni uzerine kendi kendime kafa yorarken yaptigim birkac saptama vardi.

    1) abd avrupa'ya nazaran daha genis ve belli bir olcude silah tasima ve kullanmaya imkan veriyor. polislerin bir araci cevirirken aliskanlik olarak aracta parmak izini birakmak icin arka tampona ilk olarak dokunmasi da bu yuzden olabilir. avrupa'da durdurulan bir aractaki kisilerin silahli olma ihtimali cok daha dusuktur. bu, bireysel refahin artmasinda biraz daha on alan bir serbestiyet cunku toplumdaki siddetin bir kismina karsi bireylere kendini koruma imkani tanidigi icin gelisecek siddetin refahin uretimine ya da sermayenin birikimine tehdit olma seviyesini asagiya cekiyor.

    2) abd mulkiyet haklari ve vergi konusunda avrupa'dan cok daha hassas bir haldedir. kendisi bizzat ingiltere'ye karsi vergi nedeniyle ayaklanmis bir ulke oldugu icin bu durum son derece anlasilirdir. bir ulke daha genis bir cografyaya sifirdan goc eden insanlar tarafindan kurulunca, ortak dil konusulunca, avrupa'da cok dar bir alanda onlarca farkli kulturun bir arada yasama zorunluluguna maruz kalmamis oluyorlar.

    bu yuzden bazi on kabullere gore hareket etmek gerekiyor.

    a) insanlar arasindaki yetenek ve calisma azmi ayni olmadigi icin ozellikle sanayi devriminden sonra bir insanin yaratabilecegi refah potansiyeli cok farklidir.

    b) insanlar kendilerinden daha mureffeh yasayabilen kisilere karsi cikma azmindedirler. daha zengine karsi cikmazlar ama daha mureffeh yasayana karsi cikmak isterler. her toplumun icinde yasadigi kosullara ve tarihine bagli olarak isyan edecegi bir refah duzeyi vardir ve bu duzey en sonunda sosyal kavgalara, ic savaslara ya da o toplumdaki sermaye birikim modelinin calismasina engel cikarabilir. bu devletleri zayiflatarak cokuse bile goturebilir.

    dolayisiyla hicbir devletin kendi halkinin refahi icin sosyal politikalar gelistirerek halkinin refahini artiracak calismalar yapacagini zannetmiyorum. bu durum devletlerin halklariyla kendi karsilikli etkilesimlerinin dogal bir sonucudur. dogal olarak daha az sosyal harcamayla daha fazla toplam refah uretip daha guclu bir denge unsuru olmak tum devletlerin a priori karakteristigidir.

    bana kalirsa abd dunya'yi cehenneme cevirdi ve bunu insanlara kendi rizasiyla yaptirdi. insanlarin refah icinde yasama isteginde olduklarini abd cok onceden kesfetti. soguk savasta sovyetler'i iktisadi acidan cokertmek icin de insanin icindeki bu yani kullandi.

    daha once de yazdim. sovyetler soguk savasi 1989'da berlin duvari yikildiginda degil 1961 yilinda berlin duvarini insa etmek zorunda kaldiklarinda kaybetti. bati'daki refahi goren kimse dogu'da kalmak istemedi. aslinda ozunde bati almanya da cok ciddi oranda sosyal politika ve vergi uygulayan bir ulkeydi ama marshall yardimlari bati almanya'nin kisa surede guclenmesine yol acinca basta otomotiv olmak uzere butun bilinen alman markalari dunya capinda un kazandi. berlin gibi got kadar sehirde bu markalarin getirdigi refahi sehirde gunluk hayata sokunca tabii duvar dikmeden kacisin onu alinamadi.

    ozellikle nukleer silahlar nedeniyle dunya'nin iktisadi agirlik merkezlerinde yeni bir savas cikmasi ihtimali ortadan kalkinca temel amerikan politikasi karsi bloktaki devletlerin halklarinin gozunde bir kulturel hegemonya kurmak oldu. soguk savas donemi berlin bunun parlak bir uygulamasidir.

    bana kalirsa abd'nin dunya'yi cehenneme cevirmesinde de bunun kuresellesme sonucunda butun dunya'nin bir soguk savas donemi berlini'ne donmesi yatiyor. internet, sosyal medya araclari, tuketimin tum dunya'ya pompalanmasi gibi faktorler nedeniyle ozellikle de 2000 yilindan fed'in qe2 donemini sona erdirmeye calistigi doneme kadar inanilmaz bir para bollugu yaratti abd.

    ozellikle kuresel tuketime uzun yillar uzak kalmis gelismekte olan ulkelerin insanlari ucuz parayla deliler gibi tuketime alistirildilar. sosyal riza insasini artirmak icin turkiye siyasal islam uzerinden toplumun en geri kalmis kesimlerine bu ucuz parayi harcatarak kisa vadede uzun karlarla emperyal heveslerini gerceklestirmek istedi.

    fed tam faizleri de artiracakken pandeminin vurmasi nedeniyle bu planlar birkac yil sekteye ugrasa da bugun tam gaz devam ediyor. itiraf etmeliyim ki bu surecte enflasyon yapiskan bir sekilde %3.5 seviyesinde kalsa da, amerikan ekonomisi fed'in okuz seviyesindeki faizlerine ragmen deli gibi istihdam uretmeyi ve buyumeyi basararak baya direncli cikti.

    devletler arasi guc dengeleri ayri bir konu ama abd son sikilasma doneminde dunya halklari arasinda daha once benzeri gorulmemis bir goc talebinin patlamasina yol acti. butun dunya'da, ozellikle de gelismekte olan ulkelerde daha mureffeh ulkelere inanilmaz bir goc talebi var. bunun onunu almak icin zorlastirilan vize ve calisma kosullari, ara kademe olan avrupa ulkelerinin de goc vermesi sebebiyle bu ulkelerin sermaye birikim modellerinin devam etmesi icin nitelikli gocmene kapiyi aciyor.

    sosyal devlet olan sosyal refahi onceleyen avrupa ulkelerinde bile para edecek yeteneklere sahip olan kimse bu sosyal devletin avantajlarini istemiyor. oyle ki nitelikli alman gencler bile abd'de calismak istiyor, biraz daha kolayi sevenleri isvicre'de yuksek ucrete calismak istiyor. ikinci olarak da uremiyorlar. uremedikleri icin calisacak insan bulunamiyor. ikinci neden daha cok gocmene ihtiyac duyulmasina yol acarken, ilk neden toplam refah uretimini baskiliyor. boylece abd butun ulus devletlerin agzina sicmayi basariyor.

    abd bir sosyal devlet degil cunku sosyal devlet olmak zorunda degil. sosyal devlet olmak zorunda degil cunku bir ulus devlet degil, bir ulus devlet degil cunku sosyal riza insasi icin kimlikleri kullanmak zorunda degil. abd'nin sosyal riza uretiminde kimliklere degil refaha vurgu var. bu refahin devami icin nitelikli bircok insanin abd teknoloji devlerini ayakta tutacak uretim icin abd'ye gelmesi gerekiyor.

    ulus devletlerdeyse hem ulus kimligi guclu hem de belirli bir refaha ulasinca uremeyi birakiyorlar. refahi surdurmek icin insana olan ihtiyac disaridan karsilaninca ulus kimligini surdurmek icin ihtiyac baska kimliklere sahip insanlardan karsilaniyor. boyle olunca da belirli bir sosyal fay hatti insa edilmis oluyor. ayni durum turkiye icin de gecerlidir. asgari ucretin altinda calisacak tc vatandasi kalmayinca suri, paki, afgan ne varsa topluyor ulke.

    onceden belirteyim bir dili akici konusmakla, hatasiz ve aksansiz konusmak ayni sey degil. abd'yi daha cekici yapan sadece maddi sartlari degil ayni zamanda ulus devlet olmamasi nedeniyle nitelikli ve cok para kazanan gocmenin daha az aidiyet sorunu yasamasidir.

    almanca da, ingilizce de benim anadilim degil ama bir gun akici almanca konusacak seviyeye gelsem de almanya'da rahat hissetmeyecegimi biliyorum ama bir gun abd'de yasayabilirsem almanya'daki kadar gergin hissetmeyecegimin farkindayim. boyle dusunmemin nedeni almanlarin irkci olmasi degil almanya'nin bir ulus devlet olmasi abd'nin bir ulus devlet olmamasidir.

    cok para kazanmak istiyorsaniz dunya'da isvicre disinda bir ulus devlette calismamaniz gerekiyor bence. konforlu ya da rahat yasamak icin refah devleti olan ulus devletlerde yasayabilirsiniz ama disaridan gelen bir gocmen icin bir ulus devlette rahat hissetmek cok gercekci bir hedef degil.

    devletler arasi guc dengeleri dedigim gibi baska bir konu ve analiz gerektiriyor ama abd'nin kulturel hegemonya duzeyi tarihte hic olmadigi kadar yuksek ve bu durum inanilmaz bir goc dalgasi yaratarak butun dunya'yi cehenneme ceviriyor.
  • eyaletler arası otoyol üst geçitlerinin sahip oldukları minimum yükseklik standardının
    kıtalararası balistik füze nakliye araçlarına göre belirlenmiş olduğu ülkedir.
  • kendi halkında para koparıp , uyutmak için kendine hayali düşmanlar yaratan ülke. nükleer güç hariç ne sscb'nin ne çin'in ne de nazi almanyası'nın bu adamları yenmesine imkan olmadığını su götürmez bir gerçektir.
  • kasimda, 2020’nin rovansini gorecegimiz secimlerde trump selefleri obama, bush jr ve clintondan, biden ise trump dahil dort eski baskandan daha yasli. baba bush mefta, elde bi jimmy carter var tee 70lerde baskan olmus halen hayatta 99 yasinda bunlardan buyuk. gerontokrasi mi idiokrasi mi..
hesabın var mı? giriş yap